Haftanın kitabı: Sert hikayeler yazarı, Philippe Djian

Hemen her yıl yayımladığı bir kitapla Fransız edebiyatının en üretken yazarlarından olan Philippe Djian, Ayrıntı Yayınları'ndan çıkan 'İnsafsızlar' (Les Inéquitables, 2019) romanında yine ihanetler, kayıplar, beklentiler, düş kırıklıklıkları ile dolu karanlık ve sert bir hikaye anlatıyor.

Kültür Sanat 8 Eylül 2023
Bu haber 8 ay önce yayınlandı

Tam da Philippe Djian romanlarına yakışacak bir giriş cümlesi; “Kadının ellerini çekmesini, ona dokunmayı kesmesini, yanından uzaklaşmasını, kaybolmasını istiyor; ona defolmasını, çekip gitmesini söylemeye çalışıyordu ama ağzı kanla doluydu ve kadın onu bırakmayı reddediyordu.”

Ağzı kanla dolu olan Marc’tır; 30’lu yaşların başında, yakışıklı ama kadınlarla ilişkisi hep mesafeli bir adam. Kadın ise 50’sine yaklaşan ama güzelliğini hala kaybetmeyen Diane – aynı zamanda Marc’ın bir yıl önce kanlı bir saldırının kurbanı olan abisi Patrick’in dul eşi. Olayın etkisini henüz atlatmış değiller, öyle ki Diane ile, kadının dişçi muayenehanesinin üzerindeki dairede birlikte yaşıyorlar.

Aslında bu ikisi için de en iyi çözüm. Zira Diane bir yıl içerisinde iki kez intihar girişiminde bulunduğu için sürekli kontrol altında tutulmalı. Öte yandan yengesi için koruyuculuk vazifesini üstlenen Marc’ın ona yan gözle bile bakanlarla sıklıkla girdiği kavgalarda aldığı yaralar Diane’nın dişçi koltuğunda tedavi ediliyor. Nitekim şimdi ağzını dolduran kan da belediye başkanının oğlu Serge’nin Diane’ya ‘asılması’ ile başlayan bir kavganın sonucu.

Ve artık hızlanma zamanı. Fransa’nın okyanus kıyısındaki bir sahil kasabasında geçen hikaye Marc’ın ayağına gelen bir fırsatla yön değiştirip gerilimle yükleniyor. Fırsat dediğim, kumların arasında bulduğu -muhtemelen geçen gemilerden düşmüş, dalgalarla sahile vurmuş- bir kilo kokain. Marc bu tesadüfün yüklü bir para getireceğini düşünerek kokaini satması için Diane’nin abisi Joel’e götürüyor. Diane ile arası açık olan Joel, 60 yaşlarında, kendisinden çok genç karısı Brigitte ile boşanma aşamasına gelmiş, biraz tekinsiz bir adam.

Ancak işler umdukları gibi gitmeyecek. Zira kokainin peşinde hormonları kaynayan, öfkeleri burnunda, gençlerden müteşekkil bir çete var. Üstelik belediye başkanının oğlu Serge de bir şekilde olaya dahil olmuş durumda. En kötüsü ise Daine’in bir kez daha intihara teşebbüs etmesi. Marc’a başta fırsat gibi görünen, şimdi ölümcül bir tuzağa dönüşmüştür.

“Yaşadıkları olaylarda şiddet, ihanet, delilik ve de ölüm bir aradaydı ama Marc bunların yükünü henüz kavrayamıyordu. Belki de hâlâ çok erkendi, belki de tüm bunlar tek bir seferde sindirilecek şeyler değildi. Belki de düzen bozulmuştu. Nereden bilecekti”…

Marc’ın hızlı kararlar vermesi, kendisini ve Diane’yı kurtarmak için hiç gecikmeden harekete geçmesi gerekecektir.

‘Yaşama girmek, arenaya girmek gibidir’

Philippe Djian, 1980’li yıllarda bireyin kararsızlık ve düş kırıklığını ama yine de bir biçimde yaşama tutunmasını anlatan ‘Betty Blue’yi yazdığında 40 yaşına yaklaşmıştı. Varoluşçu felsefenin modern zamanlara uyarlanmış bu yorumuyla çağdaşlarını derinden etkileyecekti. Yarattığı etkinin Marguerite Duras ya da Sartre gibi yazarların etkilerle kıyaslanacak ölçüde büyük olması tuhaf görünmekle birlikte tam da ‘büyük anlatılar’ın öldüğünü ilan eden post modernizmin çıkışıyla aynı zamana denk düşmesi ‘Djian Vakası’nı biraz olsun anlaşılır kılıyor. Djian başka bir şey anlatıyordu, büyük anlatıların yokluğunda insanların hayatlarına nasıl devam edeceğini, hangi ideallerin peşinden koşulacağını, hayata nasıl tahammül edileceğini…

Söz konusu düşünceler Djian’ın bütün yapıtlarında görülebilir. Birbirleriyle çatışan, kırıp döken, kimi zaman trajediler yaşayan kimi zamansa yolları kesişen, ortak bir amaç uğruna birbirleriyle anlaşan, hayatı fazlaca sorgulamadan sürdüren insan tipleri de öyle. Kişiler önemlidir Djian’ın romanlarına, bu türden insanların iç hesaplaşmaları ve çevrelerindekilerle çatışmalı ilişkileri yansır. Aslında bu bir anlamda Djian’ın kendi kuşağının hikayesidir. Pek çok roman kahramanın adını Marc koyması, isim bulma beceriksizliğinden değildir elbete!.. Bu tipin anonimleştiğini vurgulamak istemiştir Djian. Marc karakteri yitik bir kuşağın temsilcisi, Djian ise bu yitik bir kuşağın acılarının sözcüsüdür…

Fransız edebiyatın en üretken yazarlarından olan Philippe Djian’ın romanları Türkiye’de Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanıyor.

Erkekler şiddete meyilli kadınlar ise onların açtığı yaraları sarmaya

‘İnsafsızlar’ da karakter odaklı bir roman. Marc’ın bulduğu kokain, kokain ile başlayan suç dalgası hikayeye dinamizm ve gerilim katarak okuyucunun ilgisini arttırmayı sağlamış. Djian ise bu fırsattan yararlanarak yine kişilere, kişiler arası ilişkilere dönmüş. Roman kişilerinde ve hikayede ABD yeraltı edebiyatı karakterlerinden, hikayede ise polisiyenin Hard Boil türünden esinlenmeler olduğu çok açık.

‘İnsafsızlar’da duygusal açıdan soğuk insanlarla karşılaşıyoruz. Yaşadıkları hayattan bıkmış, umduklarını bulamamış, uğradıkları hayal kırıklıklarıyla ölüme karşı biraz kayıtsız insan tipleri onlar. Erkekler şiddete meyilli, kadınlarsa onların açtıkları yaraları sarmaya, kendilerini yeniden inşa etmeye, birilerine tutunmaya çalışıyorlar.

Philippe Djian’ın atmosfer yaratma ustalığına da değinmek gerekir. “İnsafsızlar”ın okyanus kenarındaki bir kasabanın sisli, karanlık, rüzgarlı ve yağmurlu hava koşullarında geçen hikayesine karanlık, boğucu bir atmosfer hakim. Olayları ve kişilerin iç dünyalarındaki karanlığı daha da yoğunlaştıran bir atmosfer. Şiddet işte bu karanlığın arkasında gizli.

Djian’dan üçüncü tekil şahıs ağzından bir hikaye

Çarpıcı, içinde travmatik olaylar barındıran, zaman zaman suç edebiyatının sınırlarını zorlayan hikayeleri asıl etkili kılan Djian’ın dilinden ve üslubundan kaynaklanır. Akıcıdır yazısı, minimum noktalama işaretleriyle bir sahneden diğerine kayar. Raymond Carver’ın diline hayranlığını gizlemeyen Djian, ‘İnsafsızlar’da onun tarzına yaslanarak üçüncü tekil şahıs ağzından aktardığı hikayesini, karaterler arasında gidip gelen çok dinamik ve sade, aynı zamanda ekonomik bir dille anlatıyor.

Argoyu da barındıran gündelik konuşma dilinin akıcılığı, dilin sadeliğindeki ısrarı, dilbilgisi kalıplarını sıklıkla -bilinçli olarak- ihlali, geçmişle bugün arasında özgürce gidip gelen anlatımı, bakış açısının değişimi… Bütün bunlar Djian’ın özgün bir anlatım tarzı arayışının yansımasıdır.

Hikayesinde bıraktığı -okuyucunun doldurmasını beklediği- boşluklar da öyle. Böyle bir arayışı modern ya da post-modern olarak yorumlamak mümkün ama Djian kategorize ederek anlaşılacak bir yazar değil. Çünkü duygularıyla, öfkesiyle, yazma şehveti ve özgürlük tutkusuyla hareket ediyor Djian – tıpkı “yaşama girmek, arenaya girmek gibidir” fikriyatından hareketle yarattığı roman kişileri gibi…

‘Betty Blue’ romanıyla talihi döndü

Ermeni asıllı Fransız yazar Philippe Djian 1949 yılında Paris’te doğdu. Eğitimini tamamladıktan sonra Gallimar Yayınevi’nde depo görevliliğinden otoyol gişe memurluğuna kadar çeşitli işlerde çalışan, bir yandan da edebiyat incelmesi ve şarkı sözü yazarlığı ile amatörce uğraşan Djian’ın ilk kitabı 1981 yılında -zorlukla- yayımlanabildi.

Bundan cesaret alarak ard arda birkaç roman daha yazdı ve sonunda arzuladığı başarıyı 1985 yılında yayımlanan ‘37,2o Le matin’ (‘Betty Blue’) romanı sayesinde kazandı. Doğrusunu söylemek gerekirse ünü sağlayan romandan ziyade sinema uyarlamasıydı. Ancak talihi dönmüştü Djian’ın. 90’lı yıllarda yazdığı romanlar ve şarkı sözleriyle özellikle gençler arasında büyük bir okuyucu kitlesi kazandı, edebiyat çevrelerince dili ve üslubunun çekiciliği farkedildi, 2011 yılında saygın edebiyat ödüllerinden Prix Interallie’ye değer görüldü.

Bugün Beat kuşağının son temsilci gözüyle bakılan Philippe Djian, Ayrıntı Yayınları tarafından hazırlanan dokuz romanıyla, pek çok dünya ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de tanınan bir yazar.

Haftanın kitabı: Bir İstanbul polisiyesiHaftanın kitabı: Bir İstanbul polisiyesi

 

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.